Yakın ilişkilerdeki partner cinsel şiddeti: Sokaktaki tecavüz, ya evdeki ne?
Araştırmalar gösteriyor ki partnerleri tarafından fiziksel zorbalıkla cinsel ilişkiye zorlanan kadınların %30-40’ı yaşadığı olayı tecavüz olarak tanımlarken, partner dışı biri tarafından fiziksel olarak zorbalıkla cinsel ilişkiye zorlanan kadınların %55-72’si yaşadığı olayı tecavüz olarak tanımlamakta.
Cinsel şiddet dendiğinde ilk akla gelen senaryo; yabancı biri tarafından, ıssız ve karanlık bir sokakta gerçekleşen, failin mutlaka fiziksel zorbalık kullandığı ve maruz kalan kişinin fiziksel zorbalığa karşı koyduğuna dair kanıtlarının olduğu, saldırganın akıl sağlığının “normal” olmadığı bir durum. 1980’lerde çok daha hakim olan bu “gerçek tecavüz” senaryosunun etkisi, günümüzde azalmakla beraber hâlâ varlığını koruyor. Peki bu senaryo “gerçeği” ne kadar yansıtıyor?
Cinsel şiddet tarihçesine bakış
Susan Brownmiller, Cinsel Zorbalık kitabında cinsel şiddetin tarih içerisinde ortaya çıkışını ele alır ve erkeklerin ilk bir araya gelip, ortaklaşıp, dayanıştığı eylemin toplu tecavüzler olabileceğini ileri sürer [1]. Kitapta cinselliğin şiddet biçimi olarak kullanılmasının ateş ve taş baltanın keşfi kadar önemli bir keşif olduğu vurgulanır. Çünkü cinsel şiddet; maruz kalan kadınların tekrar cinsel şiddet uygulayarak karşılık verecekleri bir misilleme durumuna izin vermeyen, kadına hamilelik ve çocuk büyütme gibi zor sorumluluklar yükleyen, kadın açısından fiziksel olarak yaralanma veya ölümle sonuçlanabilecek bir şiddet eylemidir. Brownmiller, kadınların bu şiddete maruz kalmamak için kendilerine bazı erkekleri koruyucu seçmek gibi bir zorunluluk hissetmesini ve bu zorunluluğun sonuçlarının neler olduğunu tartışır. Kadınların bu zorunluluk hissiyle hareket etmesi, yalnızca tarihsel olarak kadınların korunmasını yüklenenlerin (koca, baba, erkek kardeş, klan) kadının bedenine sahip olmasına değil, aynı zamanda kadınların toplumdaki yerinin taşınır mal düzeyine indirilmesine neden olmuştur.
Cinsel şiddetin ilk yasal yazılı kaynaklarda yer alışına baktığımızda bu taşınabilir mal düzeyine indiriliş kavramını çok net görebiliyoruz. Örneğin ilk yazılı yasa olan Eski Babil’deki Hammurabi yasalarında başlık parası elli gümüş lira olarak belirlenmiş, sözlü kıza tecavüz eden erkek öldürülmeyle, kendi kızıyla cinsel ilişkide bulunan bir erkek yalnızca kentin sınırlarından dışarı çıkarılmayla, evli bir kadına tecavüz eden erkeğin tecavüz ettiği kadına bağlanıp nehre atılmasıyla cezalandırılması uygun görülmüş ve kadının kocasına isterse karısını sudan çıkarma hakkı verilmiştir. Yahudi toplumlarındaki ilk yasalarda ise kentin duvarları içinde bir bakireye tecavüz edilmişse hem faile hem kıza ölüm cezası verilirdi; kız tarlada çalışırken tecavüze uğradıysa erkek kızın babasına elli sikke verme yükümlülüğünü yerine getirir ve çiftin evlenmesi buyurulurdu. Kentin sınırları içerisindeyken kadının bağırarak, yardım talep ederek cinsel şiddetten kurtulabileceği, eğer kurtulamamışsa bu kızın da cinselliği talep ettiği kanaatine varılır ve kıza da ölüm cezası verilirdi. Evli bir kadına tecavüz edildiyse hem kadın hem erkek kentin kapılarında ölünceye kadar taşlanmayla cezalandırılırdı. Hammurabi yasalarından farklı olarak bu sefer kocaya karısını kurtarma hakkı verilmemişti.